Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Bunları takiben Sultan Sancar'ın ölümü ise (22-29 Nisan 1157), bir asırdan fazla bir zaman Orta ve Yakın-Doğu'da düzen unsuru olan Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun resmen ve fiilen sona ermesi demektir. Oğuzlar ise, bir müddet sonra Horasan'dan Kirman'a göçe mecbur edilmişlerdir.
Sayfa 318Kitabı okudu
Reklam
Oğuzların Sultan Sancar'a hürmet göstermeleri, onu hükümdar tanımaları tamamıyla zahirî olup, asıl maksatları imparatorluğu müşkülata maruz kalmadan ele geçirmektir. Zira Sultan Sancar tahtta oturmasına rağmen, esirliği boyunca, ehemmiyetsiz birkaç mesele hariç, hiçbir salahiyete sahip olamamıştır.
Sayfa 312Kitabı okudu
Sultan Sancar'ın esirlik hayatı
Oğuz beylerinden Bahtiyar'ın Merv'den istediği iktanın, payitaht çevresi gelirinin hükümdara ait olduğu geleneğini ileri süren sultan tarafından reddi ve bunu bütün Oğuz beylerinin kahkahalarla karşılamaları ile hakiki durumunu idrak edebildi. Sancar üç yıldan fazla süren esirlik hayatında çok ızdırap çekmiştir. Oğuzlar, muhtemelen Horasan'ın istilası başlarken kaçmasını önlemek için onu demir kafese koymuşlar, gündüzleri ise yine tahtına oturtmakta devam etmişlerdir. Bir hükümdar için esasen tahammülü çok güç olan bu hayat, esaretinden bir yıl sonra (1154-1155) daha da fenalaşmıştır. Tazyikin arttırılarak demir kafes içinde daha fazla tutulduğunu, gayet kötü muamele edildiğini, hatta aç bırakıldığını, bundan dolayı da Sultan Sancar'ın çok ağladığını, gece gündüz Allah'a dua ederek kendisini, ne suretle olursa olsun, bu kavmin elinden kurtarmasını istediğini biliyoruz. Onun çektiği izdıraplar daha başlangıçtan itibaren bütün İslam âlemince duyulmuş ve işkencelere maruz kalan bir insan için kullanılan darbı mesel hâline gelmiştir.
Sayfa 311Kitabı okudu
Uzun tarihi boyunca ilk defa bir Bizans imparatoru Müslüman bir hükümdarın eline esir düşüyordu. Esir alma şerefi de Selçuklu Türklerine ve onun kahraman hükümdarı Alp Arslan'a nasip olmuştu.
Sayfa 281Kitabı okudu
Katvan Muharebesi
Semerkand yakınlarındaki Katvan sahrasında vuku bulan karşılaşma (9 Eylül 1141), tarihin kaydettiği en büyük savaşlardan biridir. Neticede Selçuklular yenildi. Sancar'ın karısı Terken Hatun, başta olmak üzere birçok meşhur kumandan, hatta savaşa katılan bir vasal hükümdar Karahıtaylar'a esir düştü ve ancak diyet ödemek suretiyle tekrar hürriyetlerine kavuştular. … İslam dünyasında büyük akisler yapan bu hadise, şimdiye kadar hiç mağlubiyete uğramamış olan Büyük Selçuklu İmparatoru Sancar'ın prestijini sarstı.
Sayfa 234Kitabı okudu
Reklam
Bu şekilde yapılan suikastler silsilesinin ilk kurbanı, Bâtıniliğe hem ideolojik, hem de askeri - siyasi mücadeleyi açmış olan büyük Selçuklu Veziri Nizâmü'l-mülk olmuştur. Öldürülüş şekli, sosyal bir mahiyet taşıması, bir de Bâtınilerin mücadele metoduna dair fikir vermesi bakımından dikkate değer: Bir dilekçe sunmak bahanesiyle ihtiyar
Sayfa 223Kitabı okudu
Bu Gurlu hükümdarı, şu dileğinin, Sultan Sancar'a ulaştırılmasını ısrarla istemiştir: "Benim ona yapmak maksadında olduğumu, onun (Sultan Sancar'ın) da bana yapmasını isterim. Zira ben Sultan Sancar'ı esir etmek ihtimalini düşünerek, onun taşıdığı hükümdarlık sıfatına hürmeten, altın zincirler hazırlatmıştım. Sultan Sancar'ın, beni altın zincirlerle bağlamasını isterim". Onun bu dileği, Sultan Sancar'a ulaştırıldı ve arzusu yerine getirildi. Alâeddin, esir kaldığı müddet zarfında Sultan Sancar'ın teveccüh ve itimadını tekrar kazanmaya muvaffak olmuştur. Bunda kendisinin hoşsohbet ve şair oluşunun tesiri olduğu anlaşılıyor. Sultan Sancar, Alâeddin'i, vasal hükümdar olarak, Gurlular Devleti tahtına iade etti.
Sayfa 138Kitabı okudu
Tutuş'un kardeşi Melikşâh hakkındaki sözleri
İşte bu sırada Süleyman Şah'a karşı zaferin kazanılmasında başlıca rol oynayan Artuk, bu sefer de Tutuş'u İmparator Melikşah'a karşı savaşa teşvik etti. Artuk'un fikrine göre, Melikşah'ın ordusu ve hayvanları yorgundur; hücum edildiği takdirde bu ordunun mukavemet etmesi imkânsızdır. Tutuş'un buna karşı verdiği şu kati cevap çok dikkate şayandır: "Gölgesinde gölgelendiğim kardeşimin şerefini ve haşmetini kıramam". Bu kısa cümle Tutuş'un imparator hakkındaki düşüncesini büyük bir belagatle ortaya koymaktadır. Böylece Tutuş, muhtelif vesilelerle imparatora kırgın olan Artuk'un maksadına alet olmamıştır.
Sayfa 120Kitabı okudu
Berkiyaruk'un, aleyhine olan durumu düzeltmek, bunun için de ilk şart olan sultanlığı tekrar elde etmek üzere Huzistan'dan Bağdad'a doğru giderken uğradığı Vâsıt şehrinin askerleri tarafından yağma ediliş şekli, bu Selçuklu hükümdarının devlet reisi değil, bir çete reisi durumuna düştüğünü gösteriyor. Halkın malı müsadere edilmekle kalmamış evlerinin çatılarına varıncaya kadar yıkılmıştır.
Reklam
Türk-İslam Sentezi fikrini öne süren aydınlar, Ali Fuat Başgil, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, N.S. Baharlı, İbrahim Kafesoğlu, Muharrem Ergin gibi çoğu üniversiteye mensup hocalardır. Keza, Türk-İslam Sentezi fikrini destekleyenler arasında Osman Turan, Mehmet A. Köymen gibi tarihçileri ön sırada saymak gerekir. Sentezciler, Türk-İslam Sentezi'ni, devlet için bir kültür planlaması, devleti yıkıcı akımlara karşı bir milli savunma aracı olarak düşünmektedirler.
Türklerin Anayurtlarından Göç Hareketleri
Güneye gidenler Çin'de muhtelif devletler kurmuşlardır. Batıya doğru gelenler ise başlıca iki kola ayrılmışlardır: Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçenler Doğu ve Orta Avrupa'da muhtelif devletler kurmuşlar, "Kavimler Göçü" denilen büyük harekete sebep olmuşlardır (Kuzey göç yolu). İkinci kol, İran'da kurulmuş olan muhtelif devletlerin teşkil ettiği sedde çarparak Hindistan'a doğru yönelmiş ve orada devletler kurmuştur (Güney göç yolu)
Sayfa 4 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Türk-İslam sentezi fikri 2
Cumhuriyet döneminde Türk-İslam Sentezi fikri, 1960'larda sol ideolojik akımlara karşı bir tepki olarak kuvvetle ortaya çıktı. Demokrat Parti'nin ılımlı İslamcı siyasetinden sonra milli kimlik kültür sorunları, özellikle 27 Mayısı 1960 devriminin ardından Türk düşünce hayatında belli başlı bir tartışma konusu haline geldi; bu düşünce akımını önce milliyetçi üniversite hocalarından oluşan Aydınlar Ocağı formüllendirdi. Aydınlar Ocağı başkanı, Türk-İslam Sentezi düşüncesini şöyle özetlemektedir: Kemalizm temelde bir ideoloji değil, bir demokrasi ve batılılaşma atılımıdır. Şapka ve öteki bazı reformlar Atatürkçülüğün esaslarından sayılmaz. İslamı'da 200 yıllık tarihimiz, Türk milletinin kültür varlığı olarak, İslam Türk Sentezi biçiminde bir temel oluşturmuştur. İslamiyet, Türk kültürünü oluşturan başlıca bir öğe olmuştur. Milli değerlerimize ve tarihimize bağlılık, solcu ve hümanist yıkıcı akımlara karşı doğal bir güvencedir. Türk-İslam Sentezi, bu tarihi senteze bağlı olarak, bugünkü laik ve demokratik devlet yapısına ve batılıtaşmaya açıktır. Türk-İslam Sentezi fikrini öne süren aydınlar, Ali Fuat Başgil, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, N.S. Baharlı, İbrahim Kafesoğlu, Muharrem Ergin gibi çoğu üniversiteye mensup hocalardır. Keza, Türk-İslam Sentezi fikrini destekleyenler arasında Osman Turan, Mehmet A. Köymen gibi tarihçileri ön sırada saymak gerekir. Sentezciler, Türk-İslam Sentezi'ni, devlet için bir kültür planlaması, devleti yıkıcı akımlara karşı bir milli savunma aracı olarak düşün mektedirler.
Sayfa 111
Türk-İslam Sentezi fikri, 19. yüzyıl ortalarında Namık Kemal ve Ziya Paşa kuşağına kadar gider. Yeni Osmanlılar, "Batı'nın ilim ve teknolojisini almalı, fakat İslam dini ve on­dan kaynaklanan örf ve adederimizi titizlikle korumalıyız;' diyorlardı. 1908'de ittihad ve Terakki ideolojisini tespit ödevi verilen Ziya Gökalp'a göre, Osmanlı toplumu
23 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.